ŞU ARMUT PİŞSE, AĞZIMIZA DA DÜŞSE!
Ne keyifli olurdu, değil mi? Bahçemizde kendiliğinden en iyi cinsinden bir armut ağacı yetişiverse, dalları olgun armutlarla dolsa, elimizi uzatıp koparmaya ne gerek var, armutlar birer birer ağzımıza düşse, hatta biri çenemizi hareket ettirse de çiğnemek zahmetine de katlanmadan, tam kıvamında çiğnenmiş olarak yutu yutuversek… Ya da yolda yürürken ayağımıza altın dolu bir küp takılıverse… ya da bir dostumuzun hediye edeceği bir piyango biletine en büyük ikramiye çıkıverse… Yüklüce bir mirasa konmak da iyi gelirdi… Kötü mü olurdu yani?
Gelin görün ki, felek, kahpe felek! Hep başkalarına sunar bu kıyakları. Bize gelince, zırnık yok! Haksızlık bu, zulüm bu (!). Biz, bir lokma için çalışmak zorunda kalacak yiğitler miydik? Çalışmak bize yakışır mıydı?
Oysa kader pekala yüzümüze gülebilirdi. Yazın sıcağında, kışın soğuğunda ter dökerek, kafa yorarak çalışmak zorunda kalmayabilirdik günler, geceler boyunca. Ekmek elden, su gölden, yaşayabilirdik birileri gibi. Gelin görün ki kader bize takmış kafayı nedense. Süründür babam süründür…Neyse, kader bize de güler bir gün, güler inşallah (!)…
Şaka bir yana, hiç yorulmadan, hiç çalışmadan, ekmek elden, su gölden, en lüks, en konforlu, en havalı, en kalbur üstü… ortamlarda, yaşamak isteriz, hak ettiğimize inanarak. Olmayınca, kaderi suçlarız, feleğe kahpe deriz, suçu başkalarına yükleriz. Mağdurları oynar, rahatlarız.
Sözü uzatmayalım, beleşçi, bedavacı insanlarız vesselam. Elbet hepimiz değil, ama bir çoğumuz bu yanlışın içinde debelenip duruyoruz: Ekmeğimizi kazanmanın bin bir yolunu bulabileceğimiz halde kendimize acındırarak başkalarının lokmasına ortak olmayı, dilenmeyi, çalıp çırpmayı, dolandırmayı, sömürmeyi, sahteciliği, güveni kötüye kullanmayı ve daha pek çok rezilliği kendimize yakıştırıyor ve yeri geldikçe bu ayıplarımızı övünülecek şeylermiş gibi anlatmaktan çekinmiyoruz. Hatta, duygularını, merhametlerini sömürerek lokmalarına ortak olduğumuz yada ekmeklerini tümden ellerinden aldığımız insanların ne kadar da saf, hatta salak falan olduklarını bağıra çağıra anlatarak çevrenin takdirini toplamaya kalkışıyoruz. Böylesi çirkinliklerimize tanık olanların terbiyesi, ne acınası varlıklar olduğumuzu yüzümüze haykırmaya el vermiyor hele ki.
Şunun şuarasında üç buçuk günlük ömrümüz var? Ekmeğimizi alın terimizle kazanmak, kendi ayaklarımız üstünde durmak, aynaya baktığımızda onurlu bir yüz görmek varken omurgasızlaşmak, sürüngenleşmek, yalakalaşmak, sülükleşmek, keneleşmek, rezilleşmek insana yakışır mı be dostlar?