BİRAZ MAYMUN MUYUZ NE?
“Görmeyiniz, duymayınız, söylemeyiniz…” Ya da “Görmedim, duymadım, söylemedim…” sözleriyle ve biri gözlerini, ikincisi kulaklarını, üçüncüsü de ağzını kapatan üç maymun görüntüsüyle önerilen bir davranış biçimi var: Toplumları çürüten, bireylerin toplumsal değerlerini sıfırlayan, cinayetlere, hırsızlıklara, güçlülerin güçsüzleri gönüllerince istismar etmelerine göz yummamızı öneren bir davranış biçimi. Bir çeşit toplumsal kanser!
Kendimize çokça yakıştırdığımız bu üç maymun tavrı maymunlarda da var mı, bilmiyorum ama yine maymunlara yakıştırdığımız taklitçiliğin aslında düpedüz insanlara özgü olduğu herkesin bildiği bir şey. Ne çok insan var ki ömrü başkalarına benzemeye çalışmakla geçiyor. Giyim kuşamlarıyla da, tavırlarıyla da hep başkaları gibi olma telaşındalar. Tutup taklit yanlarını ayıklasanız, ortada kendilerine ait hiçbir şey kalmayacak gibi. Koskoca bir ömrün israfı değil mi bu? Yazık değil mi? Yüz yıllar boyunca uyguladığımız ezberci, nakilci eğitim sistemimizle çocuklarımızı hep başkalarını taklide yönelttik. Düpedüz akıl dışı, düpedüz hurafe olan hikayeleri ezberletirken “Gerçekte böyle olabilir mi?, Başka bir şekilde de olabilir mi?, Neden böyle olmuş?, Bu çözüm yolu kimin işine yarar?, Başka çözüm yolları da bulabilir miyiz?, Daha iyi bir çözüm yolu bulabilir miyiz?” … gibi, çocuklarımızı sorunları ve dünyayı daha iyi, daha doğru anlamaya, açıklamaya yöneltecek bilimsel yaklaşımlardan özellikle uzak tutmakla geldik bu günlere. Ve… eğitim sistemimizi kör topal da olsa bilimselleştirmeye çalışan Cumhuriyet dönemimizi bu necip milletin yüce iradesiyle tarihe gömüp geleceğimizi yeniden nakilci alim – ulemanın mübarek (!) ellerine teslim ettik. Saye-i dil-ara-i demokraside olur böyle şeyler, ne diyelim?…
Neyse, biz dönelim maymunlarımıza… Maymunlar taklitçi mi? Maymunlar insanları taklit ediyorlar mı? Bilmiyorum. Peki insanlar maymunları taklit ediyorlar mı? Bunu da bilmiyorum. Ama maymunlarla insanların benzer sorunlar karşısında benzer çözümlere yöneldikleri, benzer davranışlarda bulundukları primatologlarca (maymunbilimcilerce) saptanmış bir gerçek!
Örnek mi istiyorsunuz? Buyurun: Köprü gibi kullanılabilecek devrik bir kütük üzerinde karşılaşan iki maymun sürüsünün liderleri birbirine yaklaşıp karşısındakini dikkatle inceler, Kendisini karşısındakinden zayıf hisseden, güçlü olanın testislerini okşamak suretiyle onun üstünlüğünü kabul ettiğini açıkça belirtir, sonra arkasını dönüp kuyruğunu kıstırarak geri çekilir, köprüyü güçlünün ve sürüsünün geçişine açar. Ancak güçlünün ve sürüsünün geçip gitmesinden sonra, güçsüz lider ve sürüsü köprüden süklüm püklüm karşıya geçer… Tabii, bu arada güçsüzün sürüsü sayıca bir miktar azalır, çünkü tebaasının bir kısmı, kendine daha güçlü bir lider bulup peşine takılmıştır. Tebaa için sürü başının kimliğinin ne önemi var? Yeter ki güçlü olsun, en güçlü olsun…
İnsanlar için de aynı şey değil mi? İnsanlar, kendilerinden daha güçlü olanların gölgesine sığınmıyorlar mı? Sonra daha güçlü birileri ortaya çıktığında onun gölgesine taşınmıyorlar mı? Siyasi iktidarı ele geçirenlerin partileri yeni üye akınına uğramıyor mu? Amerikan siparişiyle yönetime el koyan Kenan Paşa %92 oyla devlet başkanı seçilmedi mi? Şimdi arkasından sövüp sayanlar onun anayasasına oy vermemişler miydi? Aynı destekçiler şimdi yenisi için çırpınmıyorlar mı?
Biyologların, primatologların, genetik bilimcilerin tespitleri bir yana, ben, insanların ve maymunların kendilerinden güçlüler karşısındaki, hele de iktidar karşısındaki benzer tavırlarını gördükçe sormadan edemiyorum: İnsanlığımızdan elbet kuşkumuz yok ama bunca benzer davrandığımıza göre biraz da maymun muyuz ne?